Boşanma sebepleri
1)BOŞANMANIN GENEL SEBEPLERİ
TMK madde 166’ya göre evli çiftler ortak hayatlarını sürdürmeleri kendilerine ve evliliklerine zarar verecek hale gelip evlilik birliğinin temelden sarsılacak hale bürünmesi halinde çekişmeli boşanma davası açabilirler. Davayı açan taraf konu olan evlilik birliğinde herhangi bir eş olabilir.
Her evli çift açısından sayılması mümkün olmayacak kadar çok genel boşanma sebepleri bulunabilir. Her çiftin evlilik birliğinin kurulduğu temel bir olmayacağı gibi eşlerin yaşadıkları dini, sosyal, ekonomik, kişisel ve kültürel ortam aynı olmayabilir. Bir çiftin evlilik birliğini temelden sarsan olay diğer çiftin boşanmasına sebep olacak bir neden olarak sayılmayabilir.
Evlilik birliğini temelden sarsacak ve ortak yaşamın sürdürülmesini zorlaştırılacak her türlü eylem ve olgu genel sebep olarak sayılabilir. Yargıtay tarafından genel sebep olarak kabul edilen birkaç olgu şu şekildedir:
- Güven kırıcı davranışlar
- Cinsel ilişkiden kaçınma
- Eşi doğal olmayan yoldan cinsel birleşmeye zorlama
- Eşlerin aile bireylerine kötü davranması ve onlara hakaret etmesi
- Aşırı borçlanma sebebi ile icra takibine maruz kalma
- Eşini sevmediğini beyan etme
- Eşinin bağımsız konut isteğine duyarsız kalma
- Eşin ev işlerini yapmaktan ısrarla kaçınması
- Eşlerin çocuklarının bakımı ile ilgili büründüğü ilgisizlik hali
- Evlilik sırlarının üçüncü kişilere anlatılması
- Eşin ahlaksızlıkla suçlanması
Bu sebeplere ek olarak anlaşmalı olarak evlilik birliği bir seneden fazla süren çiftler tarafından açılan boşanma davalarında evlilik birliğinin temelden sarsıldığı kabul edilir ve yukarıdaki genel sebeplerin varlığı aranmaz.
Evlilik birliğinin temelden sarsıldığını gösteren bir başka olay ise ortak hayatın yeniden kurulamamasıdır. Yukarıdaki herhangi bir sebepten açılan fakat ispatın ya da diğer şartların sağlanamaması nedeni ile boşanmanın reddine karar verilmişse ve bu ret kararının üzerinden 3 yıl geçmişse sebep ne olursa olsun kurulamayan ortak hayat mevzu bahis olduğu için hakım eşlerden birinin istemi TMK madde 166/4 gereği üzerine boşanmaya karar verecektir.
Genel sebeplere dayanılarak açılan boşanma davalarında kusurlu olduğu düşünülen eşin kusuru ispatlanmalıdır. Çünkü hakim kusurlu olduğu düşünülen eşe karşı bir kusur oranı saptayacaktır. Örneğin davacısınız ve daha fazla kusurlu olan taraf sizsiniz boşanmak istiyorsunuz fakat eşiniz daha az kusurlu olan tarafı oluşturuyor ve davalı durumda olması ile birlikte boşanmak istemiyor ise hakim boşanma davasını reddedecektir. İstisnasını oluşturan TMK maddesi ise 165/1’dir. Bu madde ise şu şekilde özetlenebilir. Çocuklar açısından korunmaya değecek bir yarar kalmadıysa hakim boşanmaya karar verir.
Yukarıdaki durumun tam tersi yaşandığında ise yani davacı eş daha az kusurlu olan tarafı oluşturuyorsa davalı olan tarafın yapacağı hiçbir itiraz dikkate alınmaz. Hakim boşanma davasını kabul ederek boşanmaya karar verir.
2)ÖZEL BOŞANMA SEBEPLERİ
Medeni Kanunu’muzda özel sebepler genel sebeplerin tam tersi olarak sınırlı olarak sayılmıştır.
- Zina (aldatma) sebebiyle boşanma davası (TMK madde 161)
- Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış nedenleri ile boşanma davası (TMK madde 162)
- Suç işleme haysiyetsiz hayat sürme sebepleri ile boşanma davası (TMK madde 163)
- Terk sebebi ile boşanma davası (TMK madde 164)
- Akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası (TMK madde 165)
-
ZİNA (ALDATMA) SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASI
TMK madde 161 eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.
Zina eşler arasında en çok boşanma sebebi haline gelen özel sebeplerden birisidir. Zina evlilik birliği içerisinde bulunan eşlerden birinin eşi dışında üçüncü bir kişi ile kurduğu cinsel ilişki olarak tanımlanır. Tanımda her ne kadar cinsel ilişki kavramı bulunsa da yargıtay kararları zinaya teşebbüs aşamasında kalan cinsel ilişkinin kurulmadığı fakat eşte zina intibahı oluştuğu durumları da zina (aldatma) sebebiyle açılan davaların kabulü olarak kabul etmiştir.
Zina sebebi ve zamanaşımı konusunun birleşmesine bakacak olursak, Zina sebebi ile açılacak çekişmeli boşanma davası diğer eşin zinayı öğrenmesinden itibaren 6 ay ve halükarda zina eyleminin bitmesinin üzerinden geçen 5 yıldır. Bahsedilen süreler hak düşürücü sürelerdir. Hak düşürücü süreler geçince açılacak davaların reddi ile karşılaşılacaktır.
Af durumlarında yer alacak husus ise zinayı affeden eşin dava açma hakkı sona ermesi konusundadır. Af yazılı sözlü açık ya da örtülü olabilir. Davadan feragat olayı da af niteliğindedir.
Bazı durumlarda zinaya açık izin verilen durumlar bulunabilir. Eşlerden birinin zina gerçekleşmeden önce zinaya izin vermiş durumda bulunması af niteliğinde sayılmayıp yalnızca fiil gerçekleştirildikten sonra af mümkün hale gelebilmektedir. Bilindiği üzere doğmamış bir haktan feragat de mümkün olmayacaktır. Zinaya sessiz kalma ya da açıkça izin verme gibi durumlarda onay veren tarafın genel sebeplere dayanarak açılan boşanma davalarında mevcut davaya itiraz etmesi yargıtay tarafından hakkın kötüye kullanılması kabul edilmiş ve bu bakımdan davanın kabulü yönünde karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
“Davacının sadakat yükümlülüğüne (TMK.md.185/3) aykırı davrandığı, davalının (koca) da aile içinde gerçekleşen bu durumu öğrendiği halde, kayıtsız kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylara göre, davacı (kadın) daha fazla kusurlu ise de davalı (koca) da kusurlu olup, davalının davaya itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamış, Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları oluşmuştur. Öyleyse davacının boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına (TMK.md.166/1-2) karar verilmesi gerekirken isteğin reddi doğru bulunmamıştır” (Y2HD-K.2010/20775).
|
Zina sebebiyle açılan boşanma davaları ve tazminat hukuku göz önünde bulundurulduğunda eş, zina eden eşten manevi tazminat talep edebilir.
-
HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VEYA ONUR KIRICI DAVRANIŞ NEDENLERİ İLE BOŞANMA DAVASI (TMK 162)
Hayata kast durumu sahip olunan yaşam hakkına yönelik eşlerden biri tarafından diğerine uygulanan saldırıdır. Eşin söz konusu olan fiilden dolayı yaralanması şart olmamakla birlikte önemli olan yaşam hakkına saldıran taraf olan eşin öldürme kastı ile hareket etmesi yeterlidir.
Pek kötü muamele durumu ise herhangi bir eşin diğerinin davranışı sebebiyle eziyet ve acı çekmesine, ruhsal sağlığının bozulma durumuna gelmesine sebep olan davranışlardır. Mevcut somut durumdaki davranışın pek kötü muamele kapsamına girip girmediğini ya da hangi durumların pek kötü muameleyi oluşturacağını hakim takdir eder. Yargıtayın kararlarına bakacak olursak bazı pek kötü muameleler şunlardır: aç susuz bırakma, bile isteye hastalık bulaştırma, dövme ve işkence…
Onur kırıcı davranışlara bakacak olursak eşlerden birinin diğer tarafa toplum içinde gerçekleştirdiği aşağılama, küçük düşürme, hakarette bulunma ve sövme gibi hallerdir. Bir onur kırıcı davranışın boşanmaya sebep olabilmesi için ciddi bir şekilde yapılıp ağır derecede onur kırıcı davranış olması şartı aranır. Şaka yollu söylenip ciddi olmaksızın gerçekleşen eylemler boşanmaya mahal vermez.
Hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranışın zamanaşımı koşulları öğrenilmesinden itibaren 6 ay ve her halde sebebin doğumundan itibaren beş yıldan ibaret bir süredir.
Zinada olduğu gibi affeden tarafın dava hakkı da düşer. Af açık olabileceği gibi örtülü de olabilmektedir. Yukarıdaki fiillerden herhangi birinin gerçekleşmesi ile mağdur olan eş savcılığa suç duyurusunda da bulunabilme hakkı vardır. Olası bir durumda şikayetçi olan eş şikayetinden vazgeçerse bu durum af niteliğinde olmayacaktır. Yukarıdaki durumlardan herhangi birine maruz kalan eş ceza davası açmasa ya da şikayetten “vazgeçse bile çekişmeli boşanma davası yolu eş için açıktır.
-
C) SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ HAYAT SÜRME SEBEPLERİ İLE BOŞANMA DAVASI (TMK 163)
Küçük düşürücü suç kavramı toplum nazarında kişiyi oldukça utandıran yüz kızartan suç anlamındadır. Dolandırıcılık, hırsızlık, rüşvet, irtikap gibi suçlar bu kapsamda değerlendirilir.
Herhangi bir suçun küçük düşürücü suç olup olmadığına hakim karar verir. Yukarıda sıralanan suçlardan herhangi birinin zaruret halinde işlenilmesi küçük düşürücü suç kapsamında değerlendirilmemelidir. Yani her durumda mevcut olay genel ve somut özelliklerine göre değerlendirmek gerekir.
Namus, şeref ve itibara aykırı olarak yaşayış tarzı benimsemek haysiyetsiz hayat kavramını oluşturur. Bu yaşam tarzı süreklilik teşkil etmelidir. Örnek vermek gerekirse hayat kadınlığı, jigololuk ve ayyaşlık haysiyetsiz yaşama birer örnektir.
“Davacı kocanın boşanma davası münhasıran “haysiyetsiz hayat sürme” sebebine (TMK md. 163) dayanmaktadır. Haysiyetsiz hayatın varlığından söz edilebilmesi ve bu sebeple boşanma kararı verilebilmesi için, başkalarıyla ilişkinin bir yaşam tarzı olarak benimsenmiş ve bu şekilde yaşamanın devamlılık göstermesi gerekir. Davalı-davacı kadının bir başka erkekle cep telefonu ile konuştuğu ve mesajlaştığı toplanan delillerle ve dinlenen tanık beyanlarıyla anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu eylem koca bakımından, eşiyle birlikte yaşamayı çekilmez hale getirirse de haysiyetsiz yaşam olarak kabul edilemez. Öyleyse davanın reddi gerekirken, yetersiz gerekçe ile Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesindeki boşanma sebebi sabit kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır (Y2.HD-K.2011/23825).” |
Herhangi bir zaman aşımı bulunmamakla birlikte dava her zaman açılabilir. Yukarıdaki herhangi bir suçun varlığı halinde af niteliğinde bir beyanın olması boşanma davası açılmasına engel teşkil etmez.
D)TERK SEBEBİYLE ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI (TMK 164.)
Terk boşanma davalarında önemli bir yere sahiptir. Ve terk eyleminin boşanmaya mahal verebilmesi için belli başlı şartları bulunmaktadır. Öncelikle terk edilecek konutun ortak konut olacağını unutmamak gerekir. Terk durumunun kapsamı ortak yaşam alanından ayrılmak olarak nitelendirilir. Ve ortak yaşamın da terki gerçekleşirken yine belli sebeplerden oluşması gerekmektedir. Bunlardan ilki eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla ortak konutu terk etmesi halidir. Diğer sebepler ise başka bir neden ile ortak konutta bulunmayan eşin haklı bir sebebi olmadan ortak konuta dönmemesi, eşlerden birinin diğerini ortak konutu terk etmeye zorlaması, eşlerden biri diğer eşin haklı sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engellemesi şeklinde sıralanabilir.
Terk en az altı ay sürmeli ve aralıksız devam etmiş olmalıdır.
Usulüne uygun olarak terk eden eşe gönderilecek olan ihtara rağmen haklı sebebi bulunmayan eşin konuta dönmemesi gibi hallerin gerçekleşmesi gerekir.
Tüm bu durumların varlığı halinde terk nedeniyle çekişmeli boşanma davası açılabilecektir.
TERK SEBEBİYLE BOŞANMA DAVASINDA ZAMANAŞIMI
Yukarıda saydığımız şartların varlığı halinde terk edilen eş hemen boşanma davası açamaz. Terk ediş sonucu ayrı yaşama hali altı ay kesintisiz sürmelidir. Sırf süreyi kesintiye uğratmak için yapılan geri dönüşler süreyi asla kesintiye uğratmaz dönüşlerin hepsi samimi ve gerçek dönüşler olmalıdır.
Samimi bir geri dönüşten sonra tekrarı yaşanacak terk için süre baştan başlar ve altı ay süre tekrar en başından işlemeye başlar. Bu bakımdan yeniden terk hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilir.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 1977/4345 K. 1977/4614 T. 2.6.1977 “Kadın ihtar üzerine eve gelmiş, birkaç saat sonra makul bir sebep göstermeden evi yine terk etmiştir. Haklar dürüstlük kuralına uygun kullanılmazsa hukuki sonuç doğurmaz ( M.K. 2 ). Kadının, sırf ihtarı semeresiz ( işe yaramaz ) hale getirmek için eve gelmesi karşısında boşanmaya karar verilmesi gerekirken olaya uymayan düşüncelerle davanın reddedilmesi Usul ve Kanun’a uygundur.” |
Terkin uzun sürmesi ile terk edilen eşin dava hakkı düşmez. Hak düşürücü zaman terke dayalı boşanma davalarında bulunmamaktadır.
USULÜNE UYGUN İHTARIN ŞARTLARI NELERDİR?
Yargıtay’ın usulüne uygun ihtara ilişkin getirdiği bazı kriterler vardır. Bu kriterlerin yokluğu halinde ihtarın usule uygun olmadığı görülecek ve çekişmeli boşanma davasında sorunlar ortaya çıkabilecektir. Usule uygun ihtar için terk eylemi üzerinden en az dört ay geçmelidir. Dört aylık sürenin tatile rastlaması asla süreyi uzatmaz her türlü tatil günü dört aya tabidir.
Eğer terk eden eşin güncel adresi bilinmiyorsa, ihtarname ilan yoluyla yapılabilir.
Mevcut usule uygun sürenin varlığında ise dikkat edilecek diğer husus terk eyleyeni davet eden eşin, ihtarda evin açık adresini bulundurması eğer evde bulunmayacak ise de anahtarı bulabileceği yeri belirtmesi gerektiğidir. Davet edileni ortak yaşamın sağlandığı ikamete getirmeye yetecek yol giderleri ihtarname ile gönderilmelidir. Eğer yol giderleri yetersizse yine ihtarname geçersiz kılınacaktır.
Son olarak ise ihtara 2 ay içerisinde uyulması gerektiği, uyulmadığı takdirde doğabilecek sonuçların neler olduğu açık bir şekilde ihtarnamede belirtilmelidir.
İhtarnamenin usule uygunluğuna dair itirazlar mahkeme tarafından incelenecektir. Eşler bir bakımdan neden gittiklerini değil neden dönmediklerini mahkemeye anlatmaları gerekmektedir bu bakımdan ihtarnamenin varlığı önemlidir.
KOVULAN EŞ TERK ETMİŞ SAYILIR MI?
Evden kovulan taraf bu eyleme mecbur bırakıldığı için terk eylemini gerçekleştirmiş sayılmaz. Bu yüzden evden kovan eş, ortak yaşam alanından bile isteye ayrılmasını istediği eş hakkında terke dayalı boşanma davası açamaz.
Asıl terk eylemini gerçekleştirmiş sayılacak kişi evden kovan, diğer eşi ortak yaşam alanına haklı bir sebep olmaksızın sürükleyen kişi olan eştir.